Bu akşam mevsim meyvelerinden nar yemek geldi içimden. Dolaptaki iki nardan hafifçe kıyısından kararmaya başlamış olanı aldım, ve başladım nar ayıklama ritüeline. Ritüel çünkü önce nar kıyafeti giyiliyor, malum nar lekesi saygı duruşu istiyor. Bazen düşünüyorum süprizlerle dolu bu sürece dalgıç veya astronot kıyafeti de yakışır aslında, ne de olsa bir gezegen diye dalıp bin parça yıldızla çıkıyorsunuz içinden aynı çarşı-pazar tekerlemesindeki gibi. Ama bu seferlik üzeri sık çiçekli lekelense de göstermeyecek önlüğüme baştan aşağı dolanıp girişiyorum işe.
Uzunca bir zamandır bu basit mutfak işlerinden gittikçe daha fazla keyif alıyorum. Çocuklukta yük ve üşengeçlik konusu olan nar ayıklamak gibi bir uğraş, sessizce bir anın tadını çıkarma fırsatı olmaya ve bir heyecan yaratmaya başladı adeta. Önceleri biraz sıkılırken veya nasılsa şimdi evdeyim çalışmıyorum çok da vaktim var sallana sallana yaparım derken, şimdi tek tek o nar tanelerine dikkatimi vererek başka hiçbir şey düşünmeden nar ayıklamak gerçekten iyi geliyor.
“Sade” ve “basit” işlere şükrediyorum. Tırnak içinde çünkü çoğu insanın hor gördüğü, yapmak istemediği, zaman kaybı olarak gördüğü ya da hayat hızından yer bulamadığı ya da hızzzzla yapıverdiği pek çok mini uğraş var: Nar ayıklamak, sebze yıkamak doğramak, bulaşık yıkamak, ütü yapmak, ayakkabı boyamak gibi gibi…Elbette hayatı kolaylaştırmak güzel birşey, öncelikler var tabii de, bu kolaylaştırıcılar hız arttırarak bizi yaşamın içinde saklı olan güzelliklerden koparıcı olabiliyor. Tam da ihtiyacımız hep denildiği gibi “anı yaşamak” iken. Çoğu kez bu anı yaşamak da vur patlasın çal oynasın gibi sadece haz odaklı bir yerlere gidebiliyor. Bunların hepsi mümkün.
Ben yine de sade ve basit işleri seviyorum. Bana hala ellerim, ayaklarım ve bedenimle yaşama dokuna dokuna yaşadığımı hissettiriyor. Kendi işlerimi kendim yapabilmenin de büyük bir lüks ve nimet olduğunu düşünüyorum. Koşuşturmadan yavaşlayarak, gerçekten o anda olarak , sadece ne yapıyorsam dikkatimi ona vererek farklı bir dinginlik geliyor. Sanki zihnim temizleniyor, bedenim gevşiyor ve bilen bir tarafım aslında yaşamın basit anlarda gizli olduğunu hatırlıyor.
Eskiden büyükler derlerdi ya “evladım şunu bir tane tane anlatıver” diye, işte nar da tane tane içine alıveriyor insanı. Kırmızı nar tanelerini çürümüş ve kararmışlardan ayırıyorum, bu ufak taneli narın damarlarını inceliyorum, hayretle dantel gibi işlenmiş vitamin küpüne yine bakakalıyorum. Tek tek o tanelerle ellerimin hareketlerini seyretmek ayrı bir şey, çıt çıt tanelerin kopuş sesleri derken ben kopmuş gidiyorum. Sanki zaman genişleyip yok olurken ben tam da burada daha yumuşak ve daha canlı hissediyorum.
Nar meditasyonu, hamsi ayıklama meditasyonu, bulaşık meditasyonu seç seç beğen…ya da babamın favorisi reçel meditasyonu. Tane tane, adım adım, acele etmeden bir bir bir.
Nar bereket derler, bereketi sadece tanesinde değil sizlere bu satırlarla ulaşan sesinde de saklı belli ki: Sade ve basit güzelliklerin bereketine bin şükür ve teşekkür!
elif