Frekans ayarı

Sabah yürüyüşü.
Rüzgar.  Rüzgarın ağaçlardaki sesi.
Bir fıstık çamlarının, bir incir ağacının, sonra palmiyenin ve karabiber ağaçlarının altından, sonra begonvillerin arasından sabah sukunetinde yürüyorum.
Kulağımda rüzgar hışırtıları,  şöyle bir şey geçiyor içimden:  çıkan sese göre hangi ağaç olduğunu anlayabilmek ne güzel olurdu?

İncirin koca yaprakları, palmiyenin yüksekteki uzun sert yaprakları, karabiberin ince efil yapraklı dalları…Her birinin ayrı ayrı rüzgarda konuşmalarına kulak kabartıyorum. Rüzgar olmasa onları duymaz mıydık?

Bir rüyam geliyor aklıma şimdi.   Rüyamda upuzun kavak ağaçlarının olduğu bir koruluktayım, ellerimde birkaç taş. Ağaçların yanına yaklaşıyorum, taşları birbirine vuruyorum, ağaçlardan benzer bir yankı, bir cevap geliyor.  İnanılmaz heyecanlanıyorum çünkü biliyorum ki, en azından rüyada, ağaçlarla konuşuyorum.

Bu ara yıllar önce okuduğum, şimdi ilk defa gibi yeniden başladığım Aborijinlerle ilgili bir kitaptayım. Aborijinlerin nasıl şarkılarla mesafeleri ölçtüklerini ve şarkı hatlarıyla (songlines) tüm coğrafyanın haritasını hafızalarına kazıdıklarını hatırlıyorum.  Tüm doğayı dinlemekte ne kadar usta olduklarını hatırlıyorum. Sonra hem Aborijinlerin hem Kızılderililerin iz sürmedeki inanılmaz detaylı okuyuşlarını düşünüyorum.

Varoluşun tümüyle böyle bir muhabbet içinde olabilmek nasıl olurdu?

Bu satırları yazarken arkada “Almost Like Being In Love” adlı caz parçası çalıyor, neredeyse aşık olmak gibi.  Tam da böyle olurdu herhalde bu muhabbet, aşk gibi.

Sadece zihnimizde duyabildiğimiz, bilebildiğimizin çok ötesinde çoklu sesler değil, çoklu boyutlar içerisinde yaşıyoruz.  Bir sürü frekansı olan, hem alıcı hem verici bir radyo gibiyiz:

Hangi frekansı dinlemeyi seçeceğiz?
Hangi radyo istasyonları bizi yükseltiyor, hangileri düşürüyor? İstasyon demeyi tercih ediyorum, çünkü nihayetinde bir duraklama noktası, orada kalmak veya devam etmek, başka bir yol, başka bir yer seçmek bize kalmış.
Önceden programlanmış radyo kanallarını mı açıp duracağız,  yoksa tüm dikkatimizle dalga boylarında dolaşıp yeni birşeyler duymaya çalışacak mıyız?

Küçüklüğümden beri bayılırım radyoyu kurcalayıp yeni yayınlar bulmaya, farklı birşeyler duymaya çalışmaya…Belki de aradığım geldiğim gezegenin sinyalleridir kimbilir?

Birlikte yaşadığımız Dünya Ana’nın hepimizi birleştiren, herşeyle uyum ve ahenk içinde var olabilen bir frekansı olduğunu biliyor içim.  Ve doğa, dağlar,  bitkiler, hayvanlar ve elbette ki ağaçlar bu bilişle ve bu frekansa akord edilmiş halde yaşıyorlar.

Şarkıda dediği gibi,
“Birds do it, bees do it, let’s do it, let’s fall in love”
Kuşlar yapıyor, arılar yapıyor, haydi biz de yapalım, haydi aşık olalım

Nefesim, adımlarım, rüzgarın ağaçlardaki sesi…Algılarımı açıyorum, sadece şimdi ve buraya gelerek bu birliğin, bu aşkın sesini duyabilmek üzere tüm bedenimle açık olmaya tekrar niyet ediyorum.

Ağaçları duyabilmek, bu derinlikte yaşabilmek, bu sohbete katılabilmek için neler mümkün?

elif

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir