Gökkuşağını Yakalamak

Bugün öğleden sonra kafamı toplamak ve biraz da farklı bir ortamda çalışmak için dışarı çıkasım vardı. Hava da bir o kadar karışık: soğuk, güneşli mi yağmurlu mu belli değil ve sert rüzgarlı. Yeni de gripten kalkmışım, bir tarafım ürkek kararsızım.  Tam çıkmaktan vazgeçer gibiyken bir şey dürttü “Haydi çık, yüzüne hava çarpsın” dedi ve ben aldım o haydi’yi çıkıverdim.

Bazen kararsızlık ya da fikirsizlik ağır basıyor, gidesim yürüyesim var ama nereye bilemiyorum zihnimden – işte o zaman ayaklarımın beni götürmesine izin veriyorum.  Bir zamandır yapıyorum bunu, çıkıyorum onlar nereye gitmek isterse oraya.

Yine bu haldeyken apartmandan çıktım, normalde gidebileceğim kafeye doğru değil de sola döndürdü ayaklarım beni. Ve sola dönüp yokuş aşağı yürürken kafamı göğe çevirmemle birlikte kocaman gökkuşağını görmem bir oldu, süprüüz!!

Yüzümde şapşal bir gülümseme, göğe bakarak yürüyen bir ben…Gökkuşağını seyredebilmek ancak 30 saniye filan sürdü, sonra kendisi hızlıca gözden yitti. Ama ben onun bana verdiği süper enerjiyle dolmuştum bile.

Gökkuşağı birçok kişi için olduğu gibi benim için de sihirli ve anında beni yükselten, içimi neşeyle dolduran bir doğa harikası.  İşte dedim, kendi kendime, herşeyi bırak ben sadece bunun için bile çıkmış olabilirim. O an içimden gelen dışarı çık sesini duymasam, onu dinlemesem, aşağı indiğimde ayaklarımı dinleyip sola dönmesem bu gökkuşağını yakalamam mümkün olmayacak!

İçimizdeki o sesi duyabilmemiz ve ona kulak verebilmemiz ve anın bize getirdiklerini yakalayabilmemiz için neler mümkün?

Ben o sese ufak ufak denemelerle alan ve ses vererek gelebildim buralara.  Evet her zaman mümkün olmayabiliyor, ama anda olabildikçe ve o anın getirdiğine evet diyebildikçe bu iç pusula kuvvetleniyor, sesi gürleşiyor ve insanın da bu öz-hakiki-pusulaya güveni artıyor. Bilinmezin endişesi ve sıkıntısı, bilinmezin olasılıkları ve süprizlerine açılmaya ve heyecana dönüşebiliyor.

Bu gökkuşağından iki saat sonra eve dönmüş, size bunları yazayım, ah keşke bir de gökkuşağının fotoğrafını çekebilmiş olsaydım diye düşünürken, salon penceresine doğru yürüdüm ve işte an yine beni yanıltmadı ve şu fotoğraftaki gökkuşağıyla sarıp sarmaladı. Hediye, süpriz, ne derseniz deyin, her şey bir yana o an yine emin oldum ki bu yazı yazılacak ve size gelecek!

Bu ikinci gökkuşağını belki beş dakika seyredebildim penceremden, sonra yavaş yavaş kayboldu. Kaybolurken düşündüm ki gökkuşağı yok olmuyor, o hep gökyüzünde gizli.  Aynı şekilde bizi ana getiren o gökkuşağının neşesi ve sihri de hep içimizde.

Anı yakalamak işte bu gökkuşağını yakalamak gibi:  Her an rengarenk bir kutlama… Hepimize bolca nasip olsun!

elif

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir